Hey Sen! İşe Değil Kriterlere Uygun musun?

İş arayanlar çok iyi bilir ki iş arama sitelerinde, gazetelerin hafta sonları verdikleri insan kaynakları eklerinde sık sık karşılaşılan bir durum vardır.

iş arayan, kariyer

Adayların ümidini kesen, çıkmaza sokan, istemediği halde kendi mesleği dışındaki işlere kaymasına neden olan, dolaylı olarak adaylar üzerinde güven azaltıcı sözsüz mesajlar veren, sorgulanmadan klasikleşmiş, etiket haline gelmiş, bir bütün olarak bakıldığında akla mantığa uymayan birbiriyle uyumsuz – çelişen bir takım kriterler mevcuttur.

Üniversiteyi yeni bitirip de iş arayan gençler için çoğunlukla bu kriterler bir engel teşkil eder. Özellikle 5 yıllık deneyim ve 30 yaşını aşmamış kriterleri. Aday, yeni mezun olmuştur ama o bölümü okuduğu halde bu işlere başvuramamaktadır çünkü ilanı veren şirket deneyim istemektedir. Ve bu deneyime şart koşup 3-5 yıl gibi bir süreyle sınırlamaktadır. Peki istenen bu deneyimleri adaylara kim sağlamakta merak ederim doğrusu. Gençlere bu fırsat veriliyor mu? Yeni mezun bir genç bu deneyime nasıl sahip olacak? Hemen hemen her şirket bu şekilde şart koşuyorsa aday istenilen bu deneyimi nerede kazanacak?

Özellikle yöneticilik pozisyonları için istenilen özelliklerin uyumsuzluğu çok belirgindir. Üniversite mezunu olmak aynı zamanda MBA yapmış, İngilizce ve bunun dışında birkaç dil dilen, 30 yaşını aşmamış konusunda 5 yıl deneyim sahibi… Matematiksel olarak bu durumu çözelim bakalım akla mantığa ne kadar uygun bir durum anlayalım: Aday, 22 yaşında üniversiteden mezun olsa 2 yıl da MBA yaş oldu 24 ve bir de askerlik yaş 25 yabancı dilini ilerletmek için de 1 yıl katalım yaş oldu 26… 26 yaşında kayıpsız şekilde tüm bunları gerçekleştiren kişinin bir önceki işinde ya hemen terfi etmesi ya da yöneticilikle başlaması gerekir ki 30 yaşında bu kriterlere sahip olsun. Bu, akla mantığa ne kadar uygun sizce? Mümkün müdür bu?

Bitirdiği bölüme uygun birçok iş ilanı bulmasına ve bu işi yapacağına da inanmasına rağmen, kişi bu kriterlerin kendisi için engel olduğuna inanıp yarı kızgın yarı umutsuz bir şekilde “Ben bu işin okulunu okudum, neden başka bir yerde çalışayım, elbette okuduğum bölümle ilgili bir iş bakacağım, benim mesleğim bu” vb. deyişlerle ya uzun süre işsiz kalmayı tercih eder ya da sonunda istemediği halde çalışmanın gerekliliğini hesaba katarak mesleği dışındaki işlere başvurmaya başlar. Nedir bunlar? Çoğunlukla bir mağazada satış danışmanı (yönetici adayı olarak girse bile satış danışmanlığını yapmak zorundadır), hipermarketlerde çeşitli görevlerde bulunmak, çağrı merkezlerinde, bankalarda müşteri temsilcisi, cafelerde, fast food mekanlarında servis elemanı olarak görev yapmak. Aday bu tür işlerde çalışmaya başlar ve bu sefer de kendi içinde çatışmalar yaşayıp, “Ben üniversite mezunuyum ve benim bir mesleğim var. İstemediğim, sevmediğim, mesleğimin dışında olan bir işte çalışıyorum, boşuna mı okudum” gibi serzenişlerde bulunur. Ve bu durum, bir çözüm bulunamayıp uzun sürdüğü taktirde psikolojik bir rahatsızlık geçirme derecesine kadar ilerler.

Böyle bir durumu yaşayan gençlere de çevrelerinden genellikle şöyle bir eleştiri gelir: “Başarılı, belli bir yere gelmiş kişiler, bir takım zorluklardan geçmiş kişilerdir. En alt seviyeden başlayıp da yükselmişlerdir. İşinde yükselmek istiyorsan tüm bunlara katlanmak zorundasın.” Elbette bu eleştiride haklılık payı vardır. Kişi belli bir zorluklardan geçerek kariyer sahibi olur, işin en alt kısmından başlayıp her şeyi öğrenerek eğitimine yenilerini katarak kariyer basamaklarını çıkar. Ama bunu mesleğiyle ilgili, sevdiği işte çalışarak yapabilir. Yani bu aşamalardan mesleğiyle ilgili işlerde çalışarak geçmeli. En alt seviye sözü ile kastedilen ‘getir götür işlerini’ çalışmak istediği bölümün departmanında çalışarak yapmalı.

Yeni mezun olan adayların durumu böyleyken bir de yaş kriterine takılan adaylar vardır. Bunların durumu da pek iç açıcı değildir hatta gençlerden daha vahimdir. Üniversite mezunu, belli bir iş deneyimi – kariyeri olan, ilerlemiş yaşına rağmen yine de bu durumun o mesleği yapmasına engel olmamasına rağmen verilen ilanlarda ve iş görüşmelerinde 30-40 yaş sınırı engel olarak karşılarına çıkmaktadır. Burada işverenin karşı tarafa yansıttığı mesajı şudur ki; “30 yaşını aştıysan aktif olamazsın, esnek çalışma saatlerine ayak uyduramazsın, gelişime – yeniliklere açık olamazsın, verimli olamazsın.” Oysa ki çevremiz yaşı ilerlemiş olmasına rağmen aktif, yorgunluk nedir bilmeyen, yenilikçi insanlarla doludur ve dikkatlice gözlemlemek bu gerçeği görmeye yeter. Herkesi aynı kefeye koymak ne kadar doğru bir yaklaşım? Her 30 – 40 yaşında olan insan hayattan bağını koparmış insan mıdır? Aktif, verimli değil midir? Ve gerçek olan şudur ki; İnsanı asıl yaşlandıran boş boş oturması, hiçbir faaliyette bulunmamasıdır. Unutmayalım ki hiç kimse işe yaramayacak kadar yaşlanmaz.

Her iş için tahsil gerekli mi?

Son yıllarda okumanın önemi ve üniversite mezunu ne kadar artmış olsa da tahsiline devam edemeyen (edememe nedeni, kişinin bulunduğu hayat şartlarına göre farklılık gösterir) ortaokul – ilkokul mezunları da vardır ve iş aramaktadırlar. Ve maalesef bu tür kişilere de okumadığı için kendini geliştirmemiş gözüyle bakılır ki aksine içlerinde üniversite mezunlarını bile gerek edep gerek bilgi ve gerekse gelişim yönünden önünde eğdirecek derecede olan kişiler vardır. Böyle kişiler hiçbir şekilde iş bulamıyor. Günümüzde çok yaygınlaşmış olan bazı iş dalları vardır, örneğin; bir mağazada satış danışmanı, marketlerde kasiyer, reyon elemanı, cafelerde – fast food mekanlarında servis elemanı, küçük bir işletmede müşteri danışmanı vs. vs. Bu tür işleri yapamaz mı bu kişiler? Maalesef verilen ilanlara göre yapamaz. Bu tür ilanlarda bile en az lise mezunu olması şartı aranır. Diploması olmadığı halde kendisini geliştirmiş olması yetmez mi buralarda çalışmaya?

Şahsi fikrim şudur ki kriterlerde esneklik olmalı, akla mantığa uygun olarak yeniden gözden geçirilmeli ve en önemlisi doğru işe doğru adayın yerleşmesi için bir takım kişilik testleri uygulanmalı ve adayın yeteneği ölçülmelidir.

Deniz Taşkın 

Kaynak: İndigo Dergisi
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder