Okumak Üzerine - Nurullah Ataç


Bir yazı okudum geçenlerde. Bir gazetede mi, bir dergide mi çıktı? Kimindi? Unuttum şimdi. Yalnız şunu biliyorum: Beğenmedim o yazıyı. Yalnız beğenmemek de değil, iyice kızdım, tepem attı. Yazar şu ağırbaşlı, bilgin denen kimselerden olacak, öğütler veriyordu gençlere, kitabı nasıl okumalı, onu anlatıyordu.

Siz de bilirsiniz öylelerinin bu konuda neler söylediklerini. İyi seçeceksiniz okuyacağınız kitabı, değersizine para da vermeyeceksiniz vaktinizi de harcamayacaksınız. Seçtiniz, iyisini buldunuz mu... Ama nedir iyisini bulmanın yolu? Olur olmaz kitabı almayacaksınız, peki!
Olur olmaz kitabı almayınca da hangisi iyidir, hangisi kötüdür, nasıl anlayacaksınız? Benim de şu sorduğuma bakın! Bilmezmişim gibi iyi kitabın nasıl seçildiğini! Bilenlere sorarsanız, seçmişlere sorarsınız. Örneğin o yazıyı yazana sorarsanız o bilir elbette hangi kitapların okunması gerektiğini. Ben adını bulamıyorum şimdi belleğimde, siz de yazısını görmemişsiniz, bilmiyorsunuz kim olduğunu. Tasalanmayın. Bunca eleştirmen var bu ülkede, yok diyorlar ya, gene bakıyorsunuz, bütün gazetelerde, dergilerde yaşlısından, gencinden birçok eleştirmen. Onlara sorun, gösterirler size en iyi kitapları. Böylece seçmek için uğraşıp yorulmaktan da kurtulursunuz.

Önce bu seçme işine öfkelendim. Seçmeyin diyorum ben de seçmeyeceksiniz de çıkan kitapların hepsini birer birer okuyacak mısınız? Başka yapacak işiniz mi yok? Diyelim ki yok başka işiniz, paranız da var, geçim kaygısı çekmiyorsunuz, evinizin, yıl-çağına göre, sıcacık, ya serincecik bir odasına çekilip durmadan okuyabilirsiniz, gezmeyecek misiniz? eğlenmeyecek misiniz? bütün ömrünüzü okumaya mı bağlayacaksınız? Sersem olursunuz, sersemden de kötü, kendinizi beğenip herkese yukarıdan bakmaya kalkarsınız... Hayır, seçmeyin demiyorum. Ancak kendiniz seçin, başkalarından öğrenmeyin hangi kitapları okumanız gerektiğini. Size yarayanı onlar kestirebilirler mi? Yanılmağı da göze alın, kendi okuyacağınız kitapları kendiniz seçin. Danışmayın bilginlere, eleştirmenlere. Konuşabilirsiniz onlarla, bir arkadaşla, bir gönüldeşle konuşur gibi, yargılarına boyun eğmezsiniz, gerekince tartışmaya da girişirsiniz. Siz yanılabilirmişsiniz, aldanırmışsınız. onlar yanılmaz mı sanki? aldanmaz mi? Ben söyleyeyim size: o bilginler, eleştirmenler öteki okurlardan daha çok yanılır. "Çok bilen çok yanılır" denmesi boşuna mıdır?

Seçtiniz okuyacağınız kitabı, ya bilginlere, eleştirmenlere danışarak, ya kendi kendinize seçtiniz. Açıp da şöyle rahat rahat, eğlene eğlene okumayacakmışsınız. Ya ne yapacaksınız? Dura dura okuyacakmışsınız, kemiğin üstünde et, içinde ilik bırakmamacasına. Hafızı olacaksınız o kitabın, inciğini cinciğini çıkaracaksınız. Belleğinize de güvenmeyeceksiniz okurken. Yanınızda kalem bulunacak, beğendiğiniz, önemli bulduğunuz bir yer oldu mu; hemen çizeceksiniz altını. O da yetmezmiş, bir kâğıt alacaksınız, daha iyisi bir defter, ona geçireceksiniz beğendiğinizi, önemli bulduğunuz yeri. Görüyorsunuz ya! çalışır gibi, savaşır gibi okuyacaksınız... Böyle yazıları görünce anlıyorum bizde gençlerin niçin çok okumadıklarını. Okumak sıkıntılı bir iş gibi gösteriliyor da onun için. Sen beğensen de beğenmesen de benim seçtiğim kitabı okuyacaksın, hem de bin türlü zahmetlere katlanarak okuyacaksın... Böyle bir buyruk, en isteklileri bile okumaktan soğutur. Okullarda öğretmenler birtakım yazarları, şairleri över över de göklere çıkarırlar, siz okulu bitirdikten sonra o şairlerin, yazarların kitaplarını aradınız mı hiç? onları okumaya özendiniz mi? Size onları okumanın boynunuza borç olduğunun söylenmesi, sınavlarda onlar üzerine sorular sorulması, sizi onlardan soğutmadı mı? O şairleri, yazarları size suratları asık, çekilmez birer kişi diye belletmedi mi?

İnanmayın o bilginlerin size şöyle okumalı, böyle okumalı demelerine. Okumanın bir boyun borcu olduğuna da inanmayın. İsterseniz okuyun, istemezseniz okumayın. Ne olur sanki okumazsanız? Bu yeryüzündeki insanların hepsi de okuyor mu? Okumayanlar arasında, evlerini kitapla doldurmayanlar arasında rahat rahat yaşayanları, çok iyi düşünüp çok iyi işler görenleri yok mu? Birtakım kişiler için bir eğlencedir okumak, eğlencelerin en eğlencelisi. Doldururlar evlerine kitapları, bir yerde bir kitap gördüler mi, nedir diye bakmadan geçemezler, benim sokakta her gördüğüm kediyi okşamak istemem gibi. Onlarda bir kitap tiryakiliği vardır, öğrenmek için okumazlar kitabı, kendilerine bir yararlığı olacak diye okumazlar, okumayı içleri çeker de onun için okurlar. Ne biçim okuyacaklarına da kimseyi karıştırmazlar, ne bilginleri, ne de eleştirmenleri. Bir kitabı başından başlayarak okurlar; atlaya atlaya şurasını burasını okurlar, iki sayfasını okuduktan sonra bir daha ellerine almamak üzere bırakırlar, sonra unutup gene açarlar, beğendikleri yerleri bir deftere geçirirler, geçirmezler... Hepsinin ayrı bir huyu vardır.

Şöyle okuyacaksınız, böyle okuyacaksınız diye gençlere öğüt vermeye kalkanlar; okumanın ille bir ası sağlamasını isteyenlerdir. Bir şey öğretecek okumak, sonunda bir şey kazandıracak, yoksa niçin okuyasınız?... Ama ben bir şey söyleyeyim size; okumak, gerçekten okuma tiryakisi olmak, bir ası beklemeden, bir kazanç aramadan, sadece geçmişin, yahut bugünün kişileri ile söyleşmeyi sevdiğimiz için, eğlenmek için okumaktır.

Aldırmayın okumak üzerine şunun bunun dediklerine. Benim dediklerime de aldırmayın. Belki siz bir ası, bir kazanç beklediğiniz için okursunuz, kitaplarınızın içine türlü türlü çizgiler çizmekten hoşlanıyorsunuz, bir kitabı pek beğenmişsiniz de baştan aşağı ezber etmek istiyorsunuz, ben ne karışırım? keyifsizindir, bildiğiniz gibi okuyun.

Nurullah Ataç, Diyelim-Söz Arasında
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder