Panik Bozukluk, son yıllarda sıkça rastlanılan bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. En önemli özelliği ise kişinin hiç beklemediği bir anda, hiçbir sıkıntısı yok iken birden ortaya çıkmasıdır. Kişinin göğsünde bir ağrı yada baş dönmesi gibi bir belirti ile başlar ve ardından çarpıntı, titreme, terleme, üşüme, sıcak basması, mide bulantısı, kolunda uyuşma olur. Kişi boğulacağını düşünerek yoğun bir sıkıntı ile pencerelere koşar.
Bu da yetmeyince kendisini herhangi bir hastanenin acil servisine atar. En önemlisi ise bundan sonra başlayacak dönemdir. Yapılan incelemeler neticesinde doktorun yanına gelerek kendisine organik (fiziksel) bir bulguya rastlanmadığını söylediğinde hasta buna inanmaz ve doktor doktor gezmeye başlar. Hep sonuçları aynı ya da buna benzer açıklamalar ile sonuçlanır.” Sizin hiçbir şeyiniz yok” Kişi kendi kendisine sorar: “ O zaman benim bu yaşadığım neydi? “Bu maalesef bir“Panik Ataktı”…
Bu da yetmeyince kendisini herhangi bir hastanenin acil servisine atar. En önemlisi ise bundan sonra başlayacak dönemdir. Yapılan incelemeler neticesinde doktorun yanına gelerek kendisine organik (fiziksel) bir bulguya rastlanmadığını söylediğinde hasta buna inanmaz ve doktor doktor gezmeye başlar. Hep sonuçları aynı ya da buna benzer açıklamalar ile sonuçlanır.” Sizin hiçbir şeyiniz yok” Kişi kendi kendisine sorar: “ O zaman benim bu yaşadığım neydi? “Bu maalesef bir“Panik Ataktı”…
Panik atak hastasının en önemli sıkıntısı, bu atağın ne zaman geleceğini bilemediği için her an atak olacakmış gibi endişe duymasıdır. Tıpkı bir mayın tarlasında yürüyüp de her adım attığında patlama olacakmış diye endişe duyması gibi bir şeydir bu durum. Bu sefer hastanın hayatı yeni bir boyut kazanır. Kişi bu hastalık nedeni ile, hayatını panik atağına göre organize etmeye başlar. Evde yalnız kalmaktan çekinebilir. Yalnız kalmamak için veya bu atak geldiğinde birilerinin kendisine yardım edebilmesi için çevresine verici olmaya başlar. Kısacası , hasta artık hayatını kontrol edemez, hastalık kişinin hayatını kontrol etmeye başlar. Bu hastalık nedeni ile kişiler arası ilişkileri, iş ve aile düzeninde bozulmalar başlar. Atak yaşamamak ya da yaşarsa yardımcı olsun diye bazı davranışlarda bulunur ya da kaçınır. Bizler bunlara “Güvenlik Sağlayıcı Davranışlar” diyoruz. Bunlar yapılmaya devam edildiği sürece, hasta rahatlar ama hastalığı da asla düzelmez. Bu öyle bir hastalıktır ki iki tür besinle beslenir. Birincisi kaçınma, diğeri ise bu güvenlik sağlayıcı davranışların yapılmasıdır. Peki! nedir bu güvenlik sağlayıcı davranışlar? Yanında ilaç taşımak ( özellikle yeşil reçeteli ilaçları), yanında sürekli su bulundurmak, spor ve cinsel hayattan kaçınmak. Evde kalırken ya da ayrılırken güvendiği bir kişiyi yanında bulundurmak. Alkol almak. Sık sık nabzını ve tansiyonunu ölçmek. Sinemalarda ya da kapalı yerlerde kapıya yakın oturmak. Bu türden davranışlar hastalarımızı belli süre için rahatlatırken bir diğer taraftan da başka kişilere bağımlı hale getirir.
Panik atakları neden tam “o sırada” ortaya çıkar? Neden pazartesi değil de Salı günü? Neden saat 3:00 değil de 5:00’te? Neden tam “ o sırada”, on beş dakika önce ya da sonra değil? Yapılan çalışmalarda, panik atakların, daha çok, kişide bir takım duygu ve düşüncelerin yoğunlaştığı dönemlerde ortaya çıktığı bulunmuştur. Kişinin terk edildiğini düşündüğü ya da kendi başına kaldığını hissettiği, kullanıldığı düşüncesine kapıldığı, küçük düşürüldüğü ya da kendisini aşağılanmış hissettiği ya da aşağılık duygusu yaşadığı, boyun eğmek zorunda bırakıldığı, çaresizlik içine düştüğü ya da öfkelendiği ama bunu belli edemediği zamanlar panik ataklarının tetiklendiği zamanlar olabilir.Panik ataklı kişilerin aileleri de bu kişilere uyum sağlamıştır. Ailelerde sinemaya, kapalı alanlara, restoranlara gitmemeye başlarlar. Her zaman ulaşılabilir olmak için sürekli cep telefonu taşımaya başlayabilirler. Sürekli panik ataklı yakınlarına eşlik ederler ve onlara destek olmak için her an hazırda bulunurlar. Hâlbuki bu türden yaklaşımların hastaya kısa zamanda yararı olduğu düşünülse de uzun dönemde çok zararı olur. Kişi, sizlere ve hastalığa iyice bağlanır ve bir daha onu bırakamaz. Panik atak hastaları bu nedenle küçük adımlarla başlayarak başkalarına bağımlı yaşamak yerine, eski hayatlarına kavuşabilmek için girişimlerde bulunmaları gerekir. Eskiden yapılan etkinliklere yeniden başlamak için ufak girişimlerde bulunmak ve kaçınma davranışlarını bırakmak gerekir. Panik Bozukluk başta olmak üzere anksiyete bozukluklarının tedavisinde çoğu zaman hastalarımızın kafaları karışmaktadır. İlaçla tedavi edilen vakaların zaman içerisinde hastalığının yenilemesi ile, geçmişte düzelen moraller tekrar bozulmaktadır. Özellikle geçirilen bir panik atak, kişinin beynine ( kortikal alana) kazınmaktadır. Kişi o anı bir türlü unutamamakta ve sürekli olarak o an tekrar etmesin diye kaçınmaktadır. Yalnız kalamamakta ve insanlara bağımlı bir yaşam sürmek zorunda kalmaktadır. Tedavi sırasında verilen ilaçlar, beyinde bu kortikal alanın alt kısımlarına (subkortikal alana) etki etmektedir. Yani Latinceleri bir kenara bırakacak olursak ilaçlar, yara aynı yerde kalır iken, bu yaranın yapmış olduğu ağrının etki edeceği alanlara etkili olmaktadır. Başka bir deyişle, panik atak normal olan bir bedensel bulgunun, kişi tarafından yanlış yorumlanması neticesinde ortaya çıkan bir korku atağı olduğuna göre, ilaçlar da, bu bedensel duyumları azalttıklarında yanlış yorumlamalarda azalacağı için panik ataklar düzelmektedir. Ama hala kişinin beyni, yanlış yorumlamalara açıktır. Eliniz ağrıdığında, elinizin beyninize giden sinirlerini uyuşturursam ağrı hisseder misiniz? Burada ilacın etkisi de kısmen bu şekilde olmaktadır. Ama ana sorun yok edildiğinde zaten ağrıda düzelecektir. Bu nedenle, kişiye ilaç tedavisi uygulanırken bu hastalıkla mücadele etme yolları da, öğretilecek olursa, hastalığın tekrar etmesi ve hastanın ilaç kullanma süresi, azalacaktır. Panik atağı bir depreme de benzetebiliriz. Deprem de tıpkı panik atağı gibi; ortada görülen hiçbir neden yokken, herhangi bir anda, herhangi bir yerde ve ani olarak ortaya çıkar. Deprem olduktan sonrada insanlar tekrar olursa endişesi yaşarlar. Panik atakta tıpkı deprem gibi tekrarlayıcı özelliktedir. Ülkemizde olan depremlerden sonrada sıkça duyduğumuz bir slogan vardı, o da “deprem insanı öldürmez, binalar öldürür”. Aynı şekilde panik atağı da insanı öldürmez; ancak atak sırasında ne yapacağını bilmek, hastalığın tedavisinde çok önemlidir. Yani kişide normal olarak ortaya çıkmış olan; çarpıntı, uyuşma, baş dönmesi, bayılma hissi, göğüs ağrısı vb. bedensel duyumların, yanlış yorumlamalarına atak anında müdahale etme yolları ve atak anında atağın nasıl söndürülebileceği kişiye öğretilecek olursa işte o zaman tam iyilikten bahsetmek mümkün olabilir. Yoksa, kişi sadece ilaç alarak bunları öğrenmeden tedaviye devam ederse “Ya tekrar atak yaşarsam ne yaparım” diye yalnız kalmaktan kaçınmaya devam eder ve hastalıkta kaçınmalar devam ettiği sürece düzelmemektedir. Tedavide; ilaç ve muhakkak “bilişsel davranışçı terapi” beraber uygulanmalıdır. Yoksa kişi, iyiliğini sadece ilaca atfetmekte ve ilaç kesildiğinde de tekrar hastalanırsam diye yoğun bir kaygı yaşamaktadır. Yapılan bir diğer yanlış ise, iyileşmeye başlayan panik atak hastası, gerçek dışı isteklerde bulunmaya başlar. Hiçbir zaman bir daha kaygı yaşamamak, korkmamak gibi. Hâlbuki bunlar yaşadığımız sürece doğal duygulardır. Önemli olan bu duygularla başa çıkabilmeyi öğrenmektir. Terapilerde bunu öğrenmeyen bir hasta ne kadar ilaç kullansa da sürekli kendisini huzursuz hisseder. Siz uzun bir yola çıkarken yanınızda yedek lastiğiniz olursa mı, yoksa hiç yedek lastiğiniz olmazsa mı kendinizi daha rahat hissedersiniz? Sağlıcakla Kalın.
Dr. İbrahim BİLGEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder