MESNEVİ (Konuları, Kaynakları ve Amacı)

Mesnevî’'nin konuları hakkında birkaç cümleyle fikir beyan etmek oldukça zordur. ÇünküMesnevî’de hemen hemen akla gelebilecek her konuda bilgi verilmiş; Âyet, Hadis ve hikayeler yoluyla da bu bilgiler daha iyi aktarılmaya çalışılmıştır.

“Kur’ân’ın tefsiri” ve “Allah âşıklarının kitabı” olarak da nitelendirilen Mesnevî, Mevlâna’ya göre hakîkate ulaşma ve yakîn sırlarını açma hususunda din temellerinin, temellerinin temelidir. İşte Mevlâna bu amaç doğrultusunda hikmetli sözleri ve gizli sırları açarken sıkça hikâyelere başvurur; bu hikayelerin arasında başka bir konuya girer, sonra tekrar başladığı hikayeye geri dönerek öğütler içeren beyitleri sıralar; bununla da yetinmez, Âyet ve Hadis-i şeriflerden delil getirerek vermeye çalıştığı fikirlerin iyice anlaşılmasını amaçlar. Bütün bunlarla birlikte Mesnevî’yi anlamanın öyle kolay olmadığını da belirten Mevlâna, eserini “vahdet dükkânı” olarak nitelendirir ve okuyanlara şöyle der:

Bu kitap, masal diyene masaldır; fakat bu kitapta halini gören, bu kitap vasıtasıyla kendini tanıyan, anlayan da er kişidir.

Mesnevî, Nil ırmağının suyudur; Kıptiye kan görünür, ama Musa kavmine sudur.
Bu sözün (Mesnevî’nin) düşmanı, gözüme cehennemde tepe taklak olmuş bir halde görünüyor 
Mevlâna Mesnevî’sini aydın gönüllü, görüş sahibi ve ciğeri yanmış âşıklar için süslenmiş bir bahçe ve lezzetli bir rızk olarak nitelendirir ve Mesnevî’nin konularını anlama hususunda şu öğütleri dile getirir:

Mesnevî’nin nurlarla dolu sırlarını ve inceliklerini anlamak, Âyetlerin, Hadislerin ve hikayelerin tertibinden aralarındaki ilgiyi kavrayabilmek için büyük bir itikat, daimî bir aşk, tam bir doğruluk, selîm bir kalp, kıvrak bir zekâ ve anlama gücü ve bazı ilimleri bilmek gerekir ki insan onun  (Mesnevî) sırrının sırrına ulaşabilsin. Eğer doğru bir âşıksa bu özellikler olmadan da Mesnevî’yi anlama hususunda aşkı ona kılavuz olabilir ve bir menzile erişebilir.” (Eflâkî, II, 182 vd.)
Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled (ö.1312) de babasının Mesnevî’sine nazire olarak yazdığıİbtidânâme adlı eserinin girişinde Mesnevî hakkında «Mevlâna, Mesnevî’sinde geçmiş erenlerin kıssalarını zikretmiş; onların kerametlerini, makamlarını beyan buyurmuştur ki bunları anlatmaktan maksadı da kendi keramet ve makamlarını belirtmekti...» diyerek Mevlâna’nın amacının eskiden meydana gelen bu olayların kendi zamanında da olduğu ve bunlardan dersler çıkartmak gerektiğini belirtir.

Mevlâna’ya göre; sûfîlerin söyledikleri, yazdıkları ve sözünü ettikleri konu ne rüya, ne de fal; Allah tarafından gönüllerine doğan vahiy (gönül vahyi, ilhamı)dir. Hal böyle olunca da Allah istemedikçe dil söze gelmez; geldiğinde de O’nun ilham ettiklerinden başka bir şey söylemez. Bazen de kalbe doğan bu ilhamların söylenmesi yasaklanır; ya da halkın anlayabileceği, akılların alabileceği ölçü ve seviyede söylenir :

Sevgili, benim sözüme darılsaydı, susardım; bana bir lâhzacık mühlet verseydi, sükût ederdim;
Fakat “Söyle, bu söz ayıp olmaz. Senin sözün, gayb âlemindeki kaza ve kaderin zuhurundan başka bir şey değildir” demekte.
   Ya beni bırak, hiç söylemeyeyim; ya da izin ver, tamamıyla açıklayayım.
Yine de ne bunu, nede onu istiyorsan ferman senin...”

Ey doğacak çocuğun oynaması gibi bu mânâları içimde oynatıp duran Allah’ım! Madem ki bunun (Mesnevî) tamamlanmasını diliyorsun;
Kolaylaştır, yol göster, başarı ver; ya da bu isteği, bu arzuyu gider, bizi suçlama.
Sen olmadıkça, senin inayetin lûtfetmedikçe gece-gündüz nazım ve kafiyenin ne değeri olabilir; (Sen olmadıkça) meydana getirilen şiire kim bakar ki?
Yukarıdaki beyitlerden de anlaşılacağı gibi Mesnevî’nin sadece kendi fikirlerinden oluşmadığını vurgulayan Mevlâna VI. cildin sonlarına doğru «Bu bahisler ancak buraya kadar söylenip, açıklanabilir; bundan sonrakilerin gizlenmesi gerekir.» (b.4620) der ve aşağıdaki beyitle eserini tamamlar:

Gönlümden kopup gelen o söz, o taraftan gelmededir. Çünkü gönülden gönle pencere  vardır.

Yard.Doç.Dr. Nuri Şimşekler
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder