AKIL YERİNE SEZGİ

Bergson, akıl yerine sezgiyi ön plâna çıkardı. Dikkatleri ruhçuluğa çekerek metafiziği güçlendirmeye çalıştı ve materyalizme karşı çıktı. Bergson’un sezgiciliği zekâdan ve akıldan ayrı bir bilme gücü olarak sezgi ile doğrudan doğruya ve bütün halinde eşyayı ve özünü bilebileceğimizi ileri sürdü.
 “Zekâ eşyayı bölerek ve ayırarak inceleyip kavrayabildiği halde sezgi doğrudan şuurdan çıkarak ilahi sevke benzer bir ilham gibi eşyanın mahiyetini bilirdi. Bu bilgi, hadiseler ve ruh üzerinde yabancı bir bakış gibi kalmayıp, insanın en derin tarafını değiştirirdi. Bu sanatkârane malûmat sayesinde insan eşyaya, maddeye, hayata hulûl eder, içine girerdi. Böylece tecrübe üstü hakikati bilmenin, metafiziğin ve mutlakın bilgisinin mümkün ve meşrû olduğunu ileri sürdü. Halbuki zekânın bilgisi tecrübeye, akıl yürütmeye ve analize dayanırdı.” Bergson, din adamının, ahlâkçının, sanatkârın ruhî gerçeğe nüfüz eden bilimdışı bir gücünden, sezgiden bahsetti. Âlem sonsuz, insan zihni sınırlıydı.

“Hakikat akılla değil, sezgi ve insiyakla kavranabilirdi.”Akıl fenomenlerle, yani gerçeğin dış görünüşleriyle uğraşabilir; o görüntülerin gerisindeki realite, ancak sezgi ile kavranabilirdi. İlim ve metafizikte büyük icadların çoğunun sezgiden doğ(ar)duğunu ileri sürdü.

Bergson’a göre bilim ancak dinamik bir tecrübe olan hareketi sembolleştirebilir, izah edemez. Basitleştirmek için biz kara tahtadan tebeşir ile iki noktayı birleştiririz ve bunu mekândaki noktaları izah için yaparız. “Fakat mekânda nokta diye birşey yoktur.” Çünkü muayyen sonlu bir şeydir. Mekân ise sonsuza kadar bölünebilir.

Bergson soruyordu: “Hiç kimse bir fikrin azametini ölçemez. Bir heyecan hararetin kalori miktarından mı oluşmuştur? Hürriyet uğrunda hayatlarını veren insanların kahramanlığı, cesaret hislerinin uyarılması gibi telâkki edilebilir mi?”

Avrupa’da insanlığın hissiyat ve imanının kurtarıcısı olarak ortaya çıkan ünlü filozof, “Ahlâk ve Dinin İki Kaynağı” adlı eserinde şöyle diyordu: “Kapalı bir cemiyet, zekânın bozucu aksiyonuna karşı ancak bir din sayesinde mukavemet edebilir ve yaşayabilir.” O’nun delili, iç tecrübe delilidir. Yani hissiyatla, sezgiyle, mistik yolla Allah’a ulaşma kanaati taşır.

Aynı eserinden bir başka bölüm: “Bir şeyin varolabileceğini tasavvur etmekle, onun varolduğundan emin olmak arasında fark vardır. Birinciyi elde etmekten öteye gidemeyen aklın, Allah’a iman karşısındaki başarısızlığı ortadadır.Allah’ın varlığı ve mahiyeti ile ilgili problemi, konuyu tecrübî açıdan yaklaşan mistik yol çözebilir.”

Bergson eserleriyle eski ve yeni dünyanın ufuklarında fırtınalar oluşturdu.
Bergson, ömrünü materyalizm, pozitivizm ve komünizmle mücadeleye ayırdı. Akılcılara, herşeyi aklın hükmü altında görenlere, rasyonalistlere cevap verdi. Ona itiraz şuydu: “Sen hiç şüphesiz aklı yıktın, fakat yine akılla bunu yaptın! metodun aklîdir, yine aklın rehberliğini gösterir.”

Yani aklın yıkılışındaki payı yine akla isnad edilerek akıl yine tahtına oturtulmak istendi. O zaman Bergson, onlara şu tarihî cevabı verdi:
“Eğer ben aklı akılla yıktımsa, demek ki aklın son durağı, nihaî gayesi intihar ve âczini itiraf etmekmiş.”

alıntı

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder