BENLİK BİLİNCİ

Benlik kavramı (kendilik kavramı, self-concept), kişinin kendi özünü algılama biçimidir. Sosyalleşme sürecinde, başkaları ile etkileşimi sonucu oluşturduğu, kendine ilişkin olumlu ya da olumsuz algılarıdır.

Kişinin belirli özellikleri, annesinden ve babasından kalıtım yoluyla aldığı bir gerçektir. Ancak kişilik, büyük ölçüde, içinde yetişilen sosyo-kültürel koşulların özelliklerine bağlıdır. İçinde yetişilen ortam, kendi hakkında nasıl düşünmesi gerektiğini kişiye öğretir.

“İyisin” derler ve iyi olduğumuzu düşünürüz. “Güzelsin” derler ve güzel olduğumuzu düşünürüz. “Kötüsün” ya da “çirkinsin” derler… Kim bilir ne denli sıklıkla “ben buyum işte” ya da “bu böyle yapacak bir şey yok” cümlelerini kullanmaktayız. Bu cümleleri kurarken aslında “bunların bizim gerçeğimiz” oldu-ğuna inandığımızı söylemekteyiz. Genellikle başkasının görüşünü benimser ve bu görüşü kendi inanç sistemimizle birleştirir ve buna inanırız. Bu diğer inançlarımız için de geçerlidir. İnsanlar hakkımızda ne derse desin biriktirmeye devam ederiz. Bu, kimliğimiz haline gelir. Bu tamamen sahtedir, çünkü hiç kimse seni tanıyamaz, senin kim olduğunu senden başka kimse bilemez.

Çocuk, doğduğunda, toplumsal açıdan boş bir tabloyu andırır. Bebeğin düşünme yeteneği henüz olgunlaşmamıştır ve dayanabileceği hiçbir yaşantısı, deneyi yoktur. Zamanının büyük bir bölümü mama yemek ve uyumakla geçer. Çocuğa yapılan yaklaşımlar küçük bir bebekken bile diğerlerinin gözünde kendisinin ne kadar değerli olduğu konusunda ona bir fikir verir.

Çocuk büyüdükçe, çevreden daha çok sayıda mesajlar almaya başlar. Davranışları büyükleri tarafından değerlendirilmeye başlanır. Çocuk bu değerlendirmelere dayanarak kendisi hakkında bazı yargılara ulaşır:

1)      Erkek çocuklar ağlamaz! (Ben ağladığıma göre, demek ki benim erkekliğimde bir eksiklik var.)
2)      Kafa yok mu sen de, eşek kafalı! (Demek öteki insanlar hiç hata yapmıyorlar! Hata yapan sadece benim. Gerçekten kafasız biriyim öyleyse!)
3)      Benim kızım dünyanın en güzel kızı. Hem kendine bakmasını da biliyor. Her zaman saçlarını tarar, üstünü başını temiz tutar. (Beni seviyorlar ama bu sevginin koşulları var; üstümü başımı temiz tutmalı, saçlarımı taramalıyım.)
4)      Eğer annene biraz acısaydın, bunu yapmazdın. (Bunu yaptığıma göre, demek ben anneme acımıyorum. Anneme acımadığıma göre ben kötü bir çocuğum.)


Çocuklar kolay inanan varlıklardır. Bu mesajlara anında inanırlar. Kendileri konusunda bilgi sahibi olabilecekleri başka hiçbir kaynak olmadığından, özellikle başlangıçta tümüyle aile içinde duydukları sözlere dayanırlar. Böylece çocuk çevrede duydukları sözler yoluyla kendisiyle ilişkili bir resim, bir imaj oluşturmaya başlar. Bir yaşına geldiğinde benlik bilincinin temeli oluşmuştur. Dört, beş yaşına geldiğinde ise, kendisi hakkında o denli tutarlı ve güçlü bir kanı –iyi ya da kötü- geliştirmiştir ki, bu, ömür boyu sürer. Bu kanıyı değiştirmek artık zordur. İşte kişinin kendisi hakkındaki bu yargıya, benlik bilinci adı verilir.

Carl Jung (1968), ‘benlik’i bütünlüğün merkezi olarak değer-lendirmekte ve bütünlüğe ulaşabilmek için, kendimizi her yönüyle tanımamız ve kabul etmemiz gerektiğini belirt-mektedir. Bu aşamaya büyük çaba harcamaksızın, olgunlaş-madan ulaşılamaz. Ayrıca, benlik, sadece merkez değil, aynı zamanda bilinç ve bilinçaltını çevreler. İşte, bilinç ve bilinçaltı öğelerini birleştiren orta noktayı Jung “benlik” olarak adlandırmış.

İnsanlar tüm hayatlarını başkalarının dediklerine inanarak geçiriyor; onlara bağımlı kalarak. Kötü olduğunu düşünürlerse kötü oluyorsun. Seni suçlarlarsa, kendini suçlamaya başlıyorsun. Günah işledin derlerse, suçlu hissediyorsun. Onların görüşlerine bağımlı olduğun için onların fikirlerine uyum sağlamak zorundasın. Eğer iyi, değerli, güzel, zeki olarak tanınmak istiyorsan, görüşlerine bağımlı olduğun insanlar için sürekli kendinden ödün vermek zorundasın.

Ve başka bir sorun çıkıyor. İnsanlar çok çeşitli olduklarından senin zihnini de farklı farklı görüşlerle doldurmaya devam ediyorlar; çelişen görüşlerle. Birinin dediği öbürüne uymuyor; bu yüzden de senin içinde büyük bir karmaşa var. Biri zekisin diyor, öbürü aptalsın diyor. Nasıl karar vereceksin? Bölünüyorsun. Kendinden şüpheleniyorsun, kim olduğundan. Ve karmaşa çok büyük, çünkü etrafında binlerce insan var. İçinde bir sürü farklı ses var. Kim olduğunu ne zaman sorsan içerden bir sürü cevap geliyor. Kimi annenin, kimi babanın, kimi bir öğretmeninin sesi; bunun gibi bir sürü ses.

Kişinin bu kısır döngüyü kırıp, gerçek potansiyelini kullanabilecek bir duruma gelmesi için, bilinçli olarak, sağlıklı bir ortamda, benliğini yeniden inşa etmesi gerekir. Büyük işler yapmak istediğimizi iddia edebiliriz ancak yeni bir benlik seviyesi yaratmadan bu imkânsızdır. 

Derleme: Deniz TAŞKIN
Kaynakça:
1) Doğan Cüceloğlu, Yeniden İnsan İnsana


3) Osho, Yakınlık
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder